Yaz oldu mu birimizin ailesi Bodrum’da diğerimizinki Burhaniye’de. Türkiye’ye gelmek sorun değil ülke içinde seyahat etmek sorun bizim için, özellikle de uzak kaldığımız Türkiye trafiğinde.
Şimdiye dek Türkiye içinde üç saatten fazla ki o da Burhaniye – İzmir arasıydı, araba yolculuğu yapmamıştık Alaz’la. Şehirler arası yolculuklarda bile uçağı tercih ettik aktarmalı da olsa. Bu gelişimizdeyse Bodrum’dan kalkan ve Burhaniye’ye inen uçak saatleri çok tersti yaz bitmese de sezonu bittiğinden. Elimizdeki opsiyonları değerlendirdik:
- Uçakla Bodrum-İstanbul, İstanbul-Burhaniye yapmak: İki uçuş ve en az 8 saat yolculuk süresi gerektiriyordu.
- Araba kiralamak: Arabayı farklı şehirlerde bırakmamız gerekiyordu ve bu imkanı sunan tek firma vardı. Bir de Alaz’ın babası karayolu ulaşımının çok tekin olmadığını savunuyordu artık.
- Otobüs: Sezon bittiğinden tek direk otobüs Kamil Koç’un akşam 9 servisiydi, sabaha karşı 4’te varacaktık Burhaniye’ye. Gece ne biz rahat uyuruz ne de Alaz diye düşündük. Gündüz gitmek istersek de İzmir Otogarı’nda aktarma yapmamız gerekecekti. Adım atmaya başlayan ve sürekli gezinmek isteyen Alaz’ı otobüste zaptetmemiz zor olabilir diye düşünüp bu opsiyonu eledik.
- Feribot: Ege Denizi’nin Türk karasularında işleyen ve belli başlı limanlarda yolcu alıp indiren bir feribot olsa da binsek ne iyi olurdu halbuki. Şimdilik hayali bir yolculuk şekli.
Sonunda Burhaniye tarafındaki aile Bodrum’a gelip aldı bizi Burhaniye’ye götürmek üzere. Kahvaltı sonrası yola çıktığımızda Alaz’ın uyku vakti epey geçmişti. Araba koltuğunda mırıldanmaya başladı ninnisini ve hemen uyudu. Aydın Ortaklar’da çöp şiş molası vermeye yakın uyandı. Yemekler gelene dek babasıyla parkta oynadı arabada bağlı kalmanın acısını çıkarırcasına. Necati’nin Yeri balık havuzu ve oyun parkıyla çocuk dostu bir yer. Elbette Alaz ona hazırladığım yemeği yemeyip kedileri besledi. Haşlanmış bezelyeleri bile kediye yedirdi.
Ardından tekrar yola koyulduk. Alaz bu kez uyumaya niyetli değildi; biraz oyun oynadık, biraz kitap okuduk, biraz şarkı söyledik, biraz meyve yedik, süt içirdik, iyice sıkıldığında iPad açıp balon patlattık. İzmir’e girerken ben uyuyakalmışım, o nannesiyle oyalanırken. Menemen’i geçince bir mola daha verdik Alaz sıkıldığında. Hanımın Yeri diye bir bahçeydi. Salıncak ve tahtırevalli vardı çocuklar için. Çimler üzerinde tahta masalar ve şezlonglar yerleştirilmişti. Alaz sırayla hepimizi kaldırıp birkaç tur attı bahçede. Sonra Golden Retriever cinsi tatlı mı tatlı köpekleri geldi mekan sahibinin. Onu da okşayıp sevdikten sonra yola koyulduk. Bu defa araba koltuğuna yerleştirirken ortalığı yıktı. Epeydir yoldaydık ve artık iyice sıkılmıştı araba yolculuğundan molalarımıza rağmen. Gene kitap, şarkı, meyve ve muhabbetle oyalamaya çalıştık. Sonra uyuyakaldı ta eve, Burhaniye’ye dek. Ben de uyumuşum, Gömeç’te Alaz’ın babası Atatürk Kayalıkları’nın resmini çekiyordu uyandığımda. Sıcak ve güneş yolculuğun en büyük düşmanıydı. Çok yordu bizi.
Evde Alaz’ı mümkün olduğunca emeklettik, yürüttük, oynattık. Yemek ve banyo faslından sonra yattı 8 gibi. Yolda ne kadar uyumuş olsa da yorgundu ve yeni yatağında güle oynaya uykuya daldı.